Sorun ve Çözümü
Kutsal Kitap’ta, her yönden kusursuz ve değişmez olan yüce Tanrı’nın karakterinin iki yönlü olduğu açıklanmıştır. Tanrı’nın bu iki özelliği simgelerle, “Tanrı’nın iki eli” şeklinde gösterilir.
Yüce Tanrı’nın sol eli, yumruk olarak simgelenir ve Tanrı’nın adaletini ve öfkesini temsil eder. Tanrı kusursuz, kutsaldır ve adildir. Bu yüzden, bilmeden yapılan yanlış şeyler dahil, her kötülüğü yargılayıp cezalandırmak zorundadır.
Tanrı’nın sözü olan Kutsal Kitap, ilk insan ve bütün insanlığın atası olan Adem’in Tanrı’ya itaatsizlik ettiğini söyler. Adem bunu yaparak, hem kendisinin hem de kendi soyundan gelenlerin üzerine ölüm lanetini getirmiştir. O zamandan beri de bu lanet, Tanrı’nın buyruğuyla nesilden nesile, babadan çocuğa, devam etmektedir. |
Kutsal Kitap, bizlerin de atamız Adem gibi yanlış şeyler yaparak Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldığımızı söyler. Kendimize karşı dürüst olursak, hem davranışlarımızla, hem de düşüncelerimizle günah işlediğimizi itiraf edebiliriz. Fakat eğer günahımız olmadığını söylersek, kendimizi aldatmış oluruz. Bizim yapabileceğimiz hiçbir şey, yapmış olduğumuz kötülükleri ortadan kaldıramaz. Bu acı bir gerçektir. Tanrı bizlere, Kendisi tarafından bağışlanmayı ve kabul görmeyi kendi gücümüzle hak etmeye çalışmamızın boş yere çabalamak olduğunu söyler.
Peygamberlerin yazıları, ölümün ve Tanrı’nın merhametinden yoksun olmanın, kötü yollarımızdan dolayı Tanrı’nın haklı cezası olduğunu açıklar. Yumruk, Tanrı’nın öfkesini hak etmiş olan her birimiz için korku, utanç, kir ve reddedilmenin simgesidir.
Peygamberlerin yazıları, ölümün ve Tanrı’nın merhametinden yoksun olmanın, kötü yollarımızdan dolayı Tanrı’nın haklı cezası olduğunu açıklar. Yumruk, Tanrı’nın öfkesini hak etmiş olan her birimiz için korku, utanç, kir ve reddedilmenin simgesidir.
Tanrı’nın sağ eli ise çok farklıdır. Tanrı’nın merhametini ve bağışlayışını simgeleyen bu el açıktır ve kişiyi davet eder. Yüce Tanrı’nın sevgisini, kabul edişini ve koruyuşunu temsil eder. Bu el, Tanrı’nın iyiliğini ve sunduğu sonsuz yaşamı simgeler.
Tanrı’nın adaletinin kusursuz olduğunu bilmekle birlikte, merhametinin de kusursuz olduğunu bilmek önemlidir. İncil bizlere, Tanrı’nın insanlık için sevgiyle dolu bir Tanrı olduğunu bildirir. Tanrı bizlere duyduğu merhamet ve şefkati göstermeyi büyük özlemle arzular. |
Fakat Tanrı’nın bu iki yönü insanlığın gözünde bir çelişkidir. Eğer hepimiz kötülük yapıp Yaratıcımızı gücendirirsek Tanrı’mız nasıl merhametini üzerimize bol bol döküp aynı zamanda adaletinde kusursuz olmayı sürdürebilir? Tanrı’nın kusursuz ve değişmez karakteri, bütün kötülüklerimizin yargılanmasını ve cezalandırılmasını gerektirir. Bu ceza da utanç, azap, ölüm ve cehennemdir.
Tüm bunlara karşın, harika olan şey şudur: Tanrı’nın merhameti, başka birisinin insanlığın cezasını üzerine almasını sağlamıştır. Ancak bu kişinin bizim yerimizi alabilmesi için bizlerden biri olması gerekmişti. Bununla birlikte, bizim lanetimizi üzerine alabilmesi için kendisi bu lanetin altında olmamalıydı. Bu kişinin pak, kutsal ve tamamen günahsız olması gerekiyordu.
Peki böyle bir şey nasıl olabilirdi? Günahımızı taşıyan kişinin bizlerden biri olabilmesi için Adem’in soyundan gelmesi gerekiyordu. Ama Tanrı, ölüm lanetinin nesilden nesile, babadan çocuğa, geçmesini buyurduğu için bu imkânsız görünüyordu. Hem insan hem de günahsız olma şartlarını kim yerine getirebilirdi?
Bunun bir tek yolu vardı. Kutsal Kitap’ın Yaratılış kısmında Tanrı, “kadının soyu” olarak bahsettiği bir adamın geleceğini bildirir. Peygamberlerin yazılarında, bu eşsiz insanın bir bakireden doğması gerektiği ifade edilir. Ölüm laneti Tanrı'ya karşı gelen Adem'den sonra nesilden nesile, babadan çocuğa, geçtiği için; ancak laneti ona aktaracak bir babası olmadan bakireden doğan bir adam günahsız bir şekilde kadının soyundan gelebilirdi. Yalnız böyle birisi Tanrı’nın bize verdiği laneti üzerine alabilirdi.
Peki böyle bir insan var mıdır? Eğer varsa, günahsız mıdır? Bizim için ölmeye razı olması mümkün müdür?
Bütün bu soruların hayret verici yanıtı, “Evet”tir!
Tüm bunlara karşın, harika olan şey şudur: Tanrı’nın merhameti, başka birisinin insanlığın cezasını üzerine almasını sağlamıştır. Ancak bu kişinin bizim yerimizi alabilmesi için bizlerden biri olması gerekmişti. Bununla birlikte, bizim lanetimizi üzerine alabilmesi için kendisi bu lanetin altında olmamalıydı. Bu kişinin pak, kutsal ve tamamen günahsız olması gerekiyordu.
Peki böyle bir şey nasıl olabilirdi? Günahımızı taşıyan kişinin bizlerden biri olabilmesi için Adem’in soyundan gelmesi gerekiyordu. Ama Tanrı, ölüm lanetinin nesilden nesile, babadan çocuğa, geçmesini buyurduğu için bu imkânsız görünüyordu. Hem insan hem de günahsız olma şartlarını kim yerine getirebilirdi?
Bunun bir tek yolu vardı. Kutsal Kitap’ın Yaratılış kısmında Tanrı, “kadının soyu” olarak bahsettiği bir adamın geleceğini bildirir. Peygamberlerin yazılarında, bu eşsiz insanın bir bakireden doğması gerektiği ifade edilir. Ölüm laneti Tanrı'ya karşı gelen Adem'den sonra nesilden nesile, babadan çocuğa, geçtiği için; ancak laneti ona aktaracak bir babası olmadan bakireden doğan bir adam günahsız bir şekilde kadının soyundan gelebilirdi. Yalnız böyle birisi Tanrı’nın bize verdiği laneti üzerine alabilirdi.
Peki böyle bir insan var mıdır? Eğer varsa, günahsız mıdır? Bizim için ölmeye razı olması mümkün müdür?
Bütün bu soruların hayret verici yanıtı, “Evet”tir!
İsa Mesih’i düşünün. Bütün diğer peygamberlerden farklı olarak bir bakireden doğdu. İncil O’nun günahsız bir yaşam sürdüğünü bildirir ve O’nun Tanrı’nın kurbanlık Kuzusu olduğunu söyler. Tanrı O’nu dünyaya, kendisine iman eden herkesin yerini alacak kutsal kurban olması için dünyaya göndermiştir.
Gerçek şu ki İsa Mesih, Tanrı’nın bizim için olan yargısını üzerine almıştır. O iki bin yıl önce, kötü insanların elinde utandırıldı, işkence gördü ve öldürüldü. Bütün bunlar, Davut peygamberin bu olaydan bin yıl önce söylediği şekilde gerçekleşti. |
Şeytan ve yozlaşmış dini, siyasi önderler; İsa Mesih’in öldürülüşünün tamamen kendi işleri olduğunu düşünmüşlerdi. Oysa buna izin vermiş olan Yüce Tanrı iydi. İsa’nın öleceği yeri ve zamanı O seçmişti. İncil bizlere, binlerce meleği kendisine yardım için çağırabilecek yetkide olan İsa Mesih’in, hayatını gönüllü olarak verdiğini söyler.
Kutsal Kitap bizlere, İsa Mesih’in bizler için hayatını vererek yaptığı büyük fedakârlık ve sunduğu büyük kurbandan sonrasını da anlatır: Ölümünden üç gün sonra, Tanrı O’nu diriltmiştir. İsa’yı izleyen kişiler O’nunla bir araya gelmişler ve bu gerçeğe tanık olmuşlardır. Bundan sonra göğe alınan İsa Mesih, bugün de bedeniyle birlikte orada yaşamaktadır. Bu durum O’nu bütün diğer peygamberlerden farklı kılar. İsa Mesih bir peygamber olduğu halde, peygamberden çok daha ötedir. Tanrı’nın önceden belirlemiş olduğu zamanda, dünyayı yargılamak ve yönetmek için geri dönecektir.
Kutsal Kitap bizlere, İsa Mesih’in bizler için hayatını vererek yaptığı büyük fedakârlık ve sunduğu büyük kurbandan sonrasını da anlatır: Ölümünden üç gün sonra, Tanrı O’nu diriltmiştir. İsa’yı izleyen kişiler O’nunla bir araya gelmişler ve bu gerçeğe tanık olmuşlardır. Bundan sonra göğe alınan İsa Mesih, bugün de bedeniyle birlikte orada yaşamaktadır. Bu durum O’nu bütün diğer peygamberlerden farklı kılar. İsa Mesih bir peygamber olduğu halde, peygamberden çok daha ötedir. Tanrı’nın önceden belirlemiş olduğu zamanda, dünyayı yargılamak ve yönetmek için geri dönecektir.
İsa Mesih, Tanrı’nın iki eli arasındaki köprüdür. Başka hiç kimsenin, “Gerçek yol benim!” deme hakkı yoktur. İsa Mesih bizim yerimize öldüğü için Tanrı’nın adaleti yerine gelmiştir. Bu, yaptığımız yanlışların utancından kurtulabileceğimiz ve bağışlanma ile sonsuz yaşam armağanlarının bizim olabileceği anlamına gelir.
Böylesi bir merhamet hiçbir zaman kendi çabalarımızla elde edilemezdi. Yaptığımız iyi işlerin ya da işlediğimiz sevapların bizleri bu merhamete layık kıldığını düşünmek, Tanrı’yı ve O’nun Kutsal Kurbanı’nı hor görmek demektir. |
Peki bizler Tanrı’dan gelen bu muhteşem armağana nasıl sahip olabiliriz?
Karşı tarafa geçmeyi seçmedikçe ölümden hayata giden köprünün bize bir yararı olmayacaktır. Bu diri Kurtarıcı’nın bizim Kurtarıcımız olması için, O’na ve O’nun bizim için yaptıklarına inanmalıyız. İsa Mesih bizim yerimize öldü. Bundan sonra da İsa Mesih’e olan imanımızı Tanrı’nın önünde ilan etmemiz ve günahlarımız için pişmanlık duyup tövbe ederek af dilememiz gerekir.
Bunu bütün kalbimizle yaptığımızda, Tanrı bizleri içten dışa değiştirmeye başlar. Böylece hayatımızdaki her bir ahlaksızlık ya da yanlış davranıştan dönebilmek için Tanrı’nın yardımını görürüz. Tanrı’ya böyle yaklaşan kişi İsa Mesih’in sözü uyarınca vaftiz edilir.
Karşı tarafa geçmeyi seçmedikçe ölümden hayata giden köprünün bize bir yararı olmayacaktır. Bu diri Kurtarıcı’nın bizim Kurtarıcımız olması için, O’na ve O’nun bizim için yaptıklarına inanmalıyız. İsa Mesih bizim yerimize öldü. Bundan sonra da İsa Mesih’e olan imanımızı Tanrı’nın önünde ilan etmemiz ve günahlarımız için pişmanlık duyup tövbe ederek af dilememiz gerekir.
Bunu bütün kalbimizle yaptığımızda, Tanrı bizleri içten dışa değiştirmeye başlar. Böylece hayatımızdaki her bir ahlaksızlık ya da yanlış davranıştan dönebilmek için Tanrı’nın yardımını görürüz. Tanrı’ya böyle yaklaşan kişi İsa Mesih’in sözü uyarınca vaftiz edilir.